Daha önce baş ağrısı, sırt ağrısı, karın ağrısı, kas ağrısı, mide bulantısı, çeşitli cilt hastalıkları, bağırsak problemleri, halsizlik ve yorgunluk gibi belirtilerden birini veya birkaçını yaşamanıza rağmen doktorunuzun sizde fiziksel olarak bir sorun bulamadığı oldu mu? Bu durum, birçok insanın karşılaştığı karmaşık ve rahatsız edici bir deneyimdir. Fiziksel muayenelerde ve tıbbi testlerde hiçbir anormallik bulunamamasına rağmen, yaşadığınız bu belirtiler sizin için oldukça gerçek ve rahatsız edicidir. Tüm testler ve tetkikler normal sonuçlar veriyorken siz hala bu belirtilerle mücadele ediyor ve nedenini anlamıyor olabilirsiniz. Böyle durumlarda, semptomların kaynağı fizikselden ziyade psikolojik kökenli olabilir.
Psikolojik kökenli bedensel yakınmalar, bireyin psikolojik durumunun bedeninde fiziksel belirtiler olarak kendini göstermesidir. Bu belirtiler, somatik belirtiler olarak adlandırılır ve oldukça yaygındır. Her birey, hayatının bir döneminde bu tür belirtilerle karşılaşabilir. Örneğin; yoğun sınav stresi yaşayan bir öğrenci, mide krampları veya baş ağrısı hissedebilir. Benzer şekilde, iş yerinde baskı altında olan bir çalışan, sırt ağrıları ya da göğüs sıkışması gibi belirtiler gösterebilir. Ya da bir iş görüşmesine giderken, bir sunum yapmadan önce midemiz bulanabilir. Bunun sebebi vücudumuzun, zihinsel veya duygusal sıkıntıları ifade etmenin bir yolu olarak fiziksel semptomlar geliştirmesidir. Bu tür yakınmalar, kişinin günlük yaşamını olumsuz etkileyebilir ve kronik hale geldiğinde sıklıkla kişi tarafından fiziksel bir hastalığın belirtisi olarak değerlendirilebilir. Fiziksel olarak bu durumdan rahatsız olmanın yanı sıra somatik belirtiler bireyin genel yaşam kalitesini de olumsuz etkiler örneğin; işlevselliği azaltabilir, sosyal ilişkileri zorlaştırabilir ve kişinin kendini yetersiz hissetmesine yol açabilir. Somatik belirtiler genellikle geçici ve durumla ilişkili olsa da, bazı durumlarda kronik hale gelebilmektedir. Özellikle sürekli stres altında olan veya duygusal sorunlarla başa çıkmakta zorlanan bireylerde, bu tür belirtiler daha sık ve yoğun bir şekilde görülmektedir.
Somatik belirtiler, tek bir formda ya da belirtiyle sınırlı kalmaz, aksine çok çeşitli fiziksel şikâyetler olarak ortaya çıkabilir. Bazı yaygın somatik belirtiler şunlardır:
- Baş ağrıları: Stres ve kaygı, özellikle kafanın arka kısmında ve boyun bölgesinde kas gerilimine yol açabilir. Bu gerilim, baş ağrısının ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. “Gerilim tipi baş ağrısı” olarak bilinen bu durum, genellikle başın çevresinde sıkışma hissi olarak tanımlanır. Kas gerilimi baş ağrısını artırarak kişinin rahatsızlık yaşamasına neden olur. Bunun dışında kronik stres, migren ataklarını da tetikleyici özelliktedir. Migren, genellikle başın bir tarafında şiddetli ağrı olarak kendini gösterir ve sıklıkla bulantı, kusma ve ışığa hassasiyet ile birlikte gelir. Stres, migrenin sıklığını ve şiddetini arttırır. Baş ağrıları yaşayan bireyler genellikle bu ağrıların ciddi bir sağlık sorununa işaret ettiğinden kaygılanmaktadır.
- Kas ve eklem ağrıları: Kas gerginliği, kronik stresin yaygın bir belirtisidir. Uzun süreli stres, kasların sürekli olarak gerilmesine neden olur ve bu durum kronik ağrı sorunlarına yol açabilir. Ayrıca stresin eklem ağrılarını artıran kas gerginliği ile birleşmesi de oldukça sık görülür. Fibromiyalji gibi sorunlar, stresle ilişkili ağrıların bir sonucu olabilir.
- Sindirim sorunları: Mide bulantısı, ishal, kabızlık gibi belirtiler, genellikle yoğun duygular, stres ve kaygı ile ilişkilidir. Özellikle stres, mide asidi üretimini artırarak mide ağrısına ve ülser oluşumuna neden olabilmektedir. Ek olarak, huzursuz bağırsak sendromu gibi bazı rahatsızlıklar da genellikle psikolojik stresle ilişkilidir. Stresli durumlar, bağırsak hareketlerini etkileyerek spazmlara ve düzensiz hareketlere yol açar. Ayrıca, stresin bağırsak mikrobiyotasını değiştirebileceği de düşünülmektedir.
- Göğüs ağrısı ve çarpıntı: Göğüs ağrısı yaşayan bireylerde, bu durumun kalp krizi gibi ciddi bir tıbbi problem olduğuna dair yoğun bir korku gelişebilir. Bu korku, daha fazla anksiyete yaratır ve ağrının şiddetini arttırır. Panik atakların bir parçası olarak ortaya çıkan göğüs ağrıları, sıklıkla ölüm korkusu ve kontrol kaybı hissi ile birlikte gelir. Bunun dışında anksiyete durumunda, vücut yüksek derecede adrenalin salgılar. Adrenalin, kalp atış hızını yükseltir ve kalpte düzensiz atışlara neden olabilir. Bu fizyolojik tepki, bireyin daha fazla kaygı hissetmesine yol açarak çarpıntının devam etmesine ve şiddetlenmesine neden olur. Bu durum, “kaygı-çarpıntı döngüsü” olarak bilinen bir süreci başlatır. Çarpıntı, kişi için son derece korkutucu olurken sıklıkla kalp hastalığına dair yanlış bir alarm olarak algılanır. Bu yüzden çarpıntı yaşayan bireylerde sıklıkla kalp krizi geçirme ya da bayılma kaygısı gelişir. Bu düşünceler, anksiyete seviyesini arttırarak çarpıntının şiddetlenmesine yol açar. Çarpıntı, genellikle panik bozukluğun ana belirtilerinden biri olarak görülür ve bu ataklar sırasında yaşanan yoğun korku ve çaresizlik hissi, çarpıntıyı daha da belirgin hale getirir.
- Yorgunluk: Kronik stres, yoğun negatif duygular vücudun sürekli olarak “savaş ya da kaç” tepkisi vermesine neden olabilir. Bu durum, enerji kaynaklarını tüketir ve bağışıklık sisteminin zayıflamasına yol açar. Sürekli yüksek kortizol seviyeleri, uyku düzenini bozarak ve vücudun dinlenme kapasitesini azaltarak yorgunluk hissini arttırmaktadır. Anksiyete problemlerine benzer şekilde depresyon, beyin kimyasallarında dengesizliklere neden olur. Özellikle serotonin ve norepinefrin gibi nörotransmitterlerin düzensizliği, enerji seviyelerinde düşüşe ve genel yorgunluk hissine yol açabilir. Bu kimyasalların dengesizliği, hem ruhsal hem de fiziksel enerji üzerinde olumsuz etkilere neden olur.
Elbette yaşanan bu psikolojik kökenli bedensel belirtileri azaltmanın yolları bulunmakta… Öncelikle somatik belirtilerle başa çıkmada bireylerin kendi kendine uygulayabileceği birçok etkili yöntem vardır. Bu yöntemler, günlük yaşamda uygulanabilir ve uzun vadede hem psikolojik hem de fiziksel sağlığa olumlu katkılar sağlar. İlk olarak, düzenli egzersiz yapmak oldukça önemlidir. Egzersiz, vücudun stres hormonlarını azaltır ve mutluluk hormonu olarak bilinen endorfinin salgılanmasını sağlar. Bu, genel ruh halini iyileştirir ve kas gerilimini azaltarak fiziksel ağrıların hafiflemesine yardımcı olur. Her gün kısa yürüyüşler yapmak bile beden ve zihin sağlığı üzerinde olumlu etkiler yaratabilir. Ayrıca beslenme alışkanlıklarına dikkat etmek de önemlidir. Sağlıklı ve dengeli bir beslenme, vücudun ihtiyaç duyduğu vitamin ve mineralleri almasını sağlar, bu da stresle başa çıkma yeteneğini artırır. Kafein, alkol ve şeker tüketimini azaltmak da anksiyete ve stres seviyelerini düşürmekte oldukça faydalı olacaktır. Bunun dışında uyku düzeni, sağlıklı bir yaşamın temel taşlarından biridir. Yeterli ve kaliteli uyku, vücudun kendini onarmasına ve enerji depolamasına olanak tanır. Uykusuzluk veya düzensiz uyku, stres ve anksiyete seviyelerini artırabilir ve bu da somatik belirtilerin şiddetlenmesine yol açabilir. Bu nedenle, düzenli bir uyku rutini oluşturmak, uykudan önce telefon gibi mavi ışık yayan cihazlardan uzak durmak ve rahatlama teknikleri uygulamak uyku kalitesini arttıracaktır. Ayrıca stres yönetimi teknikleri de oldukça etkilidir. Meditasyon, derin nefes egzersizleri ve yoga gibi yöntemler, zihni sakinleştirir ve bedeni gevşetir. Bu tür teknikler, stresin fiziksel belirtilerini hafifletir ve genel iyilik halini artırır.
Eğer bu öneriler size yeterli gelmiyorsa, bunları yapmanıza rağmen hala somatik belirtiler yaşıyorsanız, bir uzmandan destek almanız çok önemlidir. Ruh sağlığı uzmanları, bireylerin stres ve kaygıyla başa çıkma becerilerini geliştirmelerine destek olarak belirtilerin azalmasına katkıda bulunurlar. Özellikle hipnoterapi psikolojik kökenli bedensel belirtilerin tedavisinde oldukça etkili bir yöntemdir. Hipnoz, bireylerin fiziksel belirtilerinin kökenlerini fark etmesine yardımcı olurken aynı zamanda bilinçaltı düzeyinde rahatlamalarını sağlar. Bu süreçte, bireyler hipnoterapistin yönlendirmeleriyle derin bir gevşeme haline geçerler. Bu da kişinin rahatlamasını, bastırılmış duygularını boşaltmasını ve zihinsel berraklık kazanmasını sağlar. Bir diğer faydası da, bireylerin özgüvenlerini artırması ve kendilerine olan inançlarını güçlendirmesidir. Bireyler, hipnoterapi sayesinde stres ve kaygıyla daha etkili bir şekilde başa çıkmayı öğrenirler ve günlük yaşamlarında daha huzurlu ve dengeli bir ruh hali geliştirirler. Bu da, somatik belirtilerin azalmasına ve genel yaşam kalitesinin artmasına katkıda bulunacaktır.
Ergen ve Yetişkin Psikoloğu Tutku TAPANSOY